Karaciğer transplantasyonu (LT), hastada operasyonel tolerans gelişmedikçe ömür boyu immünosupresyon (IS) gerektirir. Transplantasyonu takiben, tüm hastalara yeni nakledilen karaciğerin reddini önlemek için immünosupresif ilaçlar verilir. Bu ilaçlara genellikle ameliyathanede başlanır ve sonrasında devam edilir. İhtiyaç duyulan immünosupresif ajanın dozu, reddedilme olasılığına bağlı olarak hastadan hastaya değişir.

İmmünosupresyon, hastanın kendi bağışıklık sistemine karşı dikkatlice dengelenmelidir. Dozun her hasta için özel olarak ayarlanması, postoperatif enfeksiyonlar, tümör gelişimi ve karaciğer reddi risklerinin önlenmesine yardımcı olur. İmmünosupresif ajanların dozu, hastadan hastaya değişebileceği gibi ve aynı hastada zaman içinde de değişebilir. Bu, özellikle nakil sonrası erken dönemde sık kan alınmasının gerekliliğini de açıklamaktadır, çünkü özellikle nakil sonrası erken dönemde bu ilaçların emilimi, metabolizması ve doz gereksinimleri günden güne önemli ölçüde değişebilir.

Zaman geçtikçe, organ reddinin önlenmesi için gereken immünosupresyon miktarı genellikle azalır. İmmünosupresyon tedavisinin de riskleri vardır ve yakından izlenmelidir. İmmünosupresyon yönetimi aşağıdaki ilkelere dayanmaktadır:

  • Organ reddini önleme amacıyla kullanılan ve zaman içinde ayarlanan dozlar minimum düzeyde olmalıdır.
  • Transplantasyon sonrası ilk 3-6 ay içinde reddedilme riski en yüksek düzeydedir (% 40) ve sonrasında önemli oranda azalır.
  • İmmünosupresif tedavi, genellikle enfeksiyonlar ve uzun süreli kullanımla ilişkili diğer risklere bağlı olarak, nakille ilişkili ölümlerin% 50'den fazlasına yol açmaktadır.2
  • Bazı hastalık süreçleri (örneğin otoimmün hastalıklar) organ reddi olasılığını artırır; bu hastalardaki ilaç seviyelerinin buna göre ayarlanması gerekir.
  • İlaçların çoğu karaciğer tarafından metabolize edilmektedir; bu nedenle, greft disfonksiyonu ilaç seviyelerini anlamlı oranda değiştirebilir.
  • İmmünosupresif bir rejime eklenen diğer ilaçlar, önemli toksisitelere veya terapötik etkinin kaybolmasına ve daha sonrasında organ reddine neden olabilir.
     

İndüksiyon immünosupresyon karaciğer nakli sonra yaygın olarak kullanılmamaktadır; ancak interlökin-2 reseptör bloke edici antikor preparatlarının (örn. Basiliksimab [Simulect]) eklenmesi gelecekte bu yaklaşımı değiştirebilir.

Karaciğer transplantasyon merkezlerinin genellikle kendi immünosupresif tedavi rejimi protokolleri vardır. Hemen hemen tüm protokoller, bir kalsinörin inhibitörü (örneğin, siklosporin, takrolimus), mikofenolat mofetil (MMF) ve kortikosteroidleri içermektedir. Kortikosteroidler genellikle transplantasyon sonrası erken dönemde kullanılır, ancak mümkün olduğunca çabuk azaltılır.1 Memelilerde rapamisin hedefi (mTOR) inhibitörleri (örneğin sirolimus, everolimus), renal disfonksiyon veya malignitelerde endike olduğu için giderek daha fazla uygulanmaktadır.

İmmünosupresif ilaçlar diğer ilaçlarla etkileşime girebilir. Nakil alıcıları birden fazla ilaç kullandıkları için, birinci basamaktaki hekimlerin yeni ilaçlara başlarken polifarmasiye dikkat etmesi gerekir. Özellikle kalsinörin inhibitörlerindeki gibi kapsamlı etkileşim listesi nedeniyle, herhangi bir ilaçta yapılacak değişiklikler nakil ekibi ile tartışılmalıdır.

1.Cimino FM, Snyder KA. Primary Care of the Solid Organ Transplant Recipient. Am Fam Physician. 2016 Feb 1. 93 (3):203-10.